17 Mayıs 2013 Cuma

Fahrenheit 451


Fahrenheit 451, Ray Bradbury'nin  ünlü bilim kurgu romanı. Kitabın ismi kağıdın 451 Fahrenheit’ ta yanmasına dayanıyor. Kitapların itfaiyeciler tarafından yakıldığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği tek istediklerinin daha az düşünmek (hatta hiç düşünmemek) olduğu, kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği, farklı olanın sindirildiği ve düşman olarak görüldüğü sıradanlığın ve bir birine benzemenin yüceltildiği sevgi, hüzün vb duyguların ötelendiği  bir gelecekte geçmekte. Kitapta ilk göze çarpan Otoriter, baskıcı bir devlet resmi olsa da kitabın ilerleyen bölümlerinde durumun hiç te öyle olmadığını görüyoruz. İnsanların kitaplardan televizyona yönelmelerinin aslında kendi tercihleri olduğunu anlatıyor yazar. İtfaiye şefi Beatty’ in Montag’a, itfaiyenin yangın söndüren bir kurumdan kitap yakan yangın çıkaran bir kuruluşa zamanla, nasıl dönüştüğünü, evirildiğini anlatışını okuyoruz.
“Eleştirmenler, kitapların satışlarının durmasında şaşılacak bir şey olmadığını söylediler. Oysa halk, ne istediğini bilerek, mutluluktan başları dönerek, çizgi roman kitaplarının daha uzun ömürlü olmasını sağladı. Şüphesiz, üç boyutlu seks dergilerini de. Anladın mı Montag. Devlet’ ten tepe den inme bir şekilde gelmedi bunlar. Ne baskı, ne uyarı, ne sansür başlangıçta hiçbiri yoktu, Hayır. Bu oyunu, teknoloji, kitlelerin sömürüsü, azınlıkların baskısı devam ettirdi, tanrıya şükür. Bugün, bunların sayesinde, her zaman mutlu kalabileceğin için, çizgi roman kitaplarını, eski iyi itirafları ve ticaret mecmualarını okuma özgürlüğü var.”
Kitap zaman zaman okurlarca yanlış anlaşılmış. Totaliter, sansür uygulayan, yazınsal türü kendisine düşman edinmiş bir devlet algısı ön plana çıkmış, eserde ki bir okur olarak insan gözardı edilmiş. Kitabının zaman zaman okurlarca yanlış anlaşılması yazar Ray Bradbury un “kitabım hep yanlış yorumlandı .Fahrenheit 451 ne sansür ne de otoriter devlet üzerineydi, romanımı o sıralar Amerikayı kasıp kavuran mccharty soruşturmalarına bir karşı çıkış saymak da doğru olmaz. Romanım aslında televizyonun okumaya, özellikle de edebiyata ilgiyi nasıl  yok ettiğini anlatıyordu. Bu bakımdan romanımda suçlu sandalyesinde oturan devlet değil , bizzat halkın kendisidir”.demiştir
1950’ler de yazılmış bu kitapta yaşanan olaylar, günümüzde ne kadar gerçekleşmiştir ve ne kadar distopiktir, düşünmek gerek. Bradbury ilk önce  insanlar kitaplardan vazgeçti, süreci onlar başlattı demekte haksız mıydı. Sanırım bu gün gözünü cep telefonlarından bilgisayarlardan  ve  tv den ayırıp etrafına bile bakmaktan vazgeçmiş olan insanlar, bu soruların cevabını az çok hepimiz biliyoruz.


1 yorum:

  1. ne yazık ki sansür uygulamaya gerek bile yok. düşünmek istemeyen insanlara, neden sansür uygulayalım ki? mutlu olmak için cahil olmak yeterli. mutluluk için özgürlüklerinden vazgeçen insanları yadırgamak istemiyorum yine de. bin dokuz yüz seksen dört, hayvan çiftliği ya da cesur yeni dünya'yı okuduktan sonra da tıpkı bu kitabı okuduktan sonraki hislere kapıldım. gerçek orada açıkça duruyordu ama insanlar görmek istemiyorlardı. eğer hala izlemediysen equilibrium filmi izlemeni tavsiye edeceğim. : )

    YanıtlaSil

ilginizi çekebilir:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

AddThis