25 Ekim 2012 Perşembe
19 Nisan 2012 Perşembe
TROİS COULEURS BLUE
Kieslowski’nin üç
renk üçlemesinde blue özgürlüğü temsil eder,bir kadının
hatıralarından, duygularından ve eskiye dair her şeyden kurtulmasını.
Julie kocasını ve çocuğunu kaybettiği bir kaza sonrasında
büyük acısını yenmeyi, hatıralarından kaçarak, kendisine yeni bir hayat
kurmakta bulur. Evini ve eşyalarını satar çantasında bulduğu kızına ait şekeri
içinde biriken acıyla yer, kocasına ait besteleri çöp konteynırına atar. Sahip
olduğu mutluluğu hatırlamak istemezken mavi odasında ki mavi kristallerden
yapılmış lambasını ise yanına almadan edemez (tüm hatıralarını böylece yanına
alır)melankolik ve özgür mavi film boyunca julie’ nin yüzünden seyirciye
yansır. Filmde julie’nin acısına
seyirciye aktarma için artık bir şey yapmasına gerek yoktur yüzüne düşen
gölgeler ,yüzünde ki mavi ışıkların oynayışı tüm acısını seyirciye geçirir. Yalnızlığı,
üzüntüyü, depresyonu, bilgeliği ve sadakati simgeleyen blue filmde kadın karakterle özdeşleşmiştir ve blue her
yerdedir.
Kocası ve çocuğunun kaybıyla kendi hayatından da vazgeçen
julie televizyonda kocasının sevgilisiyle olan resimlerini gördüğün de ise , geçmişinde ne kadar yanılmış,
yanıltılmış olduğunu öğrense de bu sadece hayal kırıklığı yaratır onda, acısı
kine dönüşmez.
Filmi eşsiz kılan en önemli unsur ise şüphesiz filmle
müziğin iç içe kullanımıdır. Özellikle julie’nin kocasının bestelediği notalara
bakarken, onlara dokunurken notalarla beraber akan müzik hem müziğin
muhteşemliği hem de bunu kurgulayan yönetmenin dehasıyla insanı kendisine
hayran bırakır.
Filmin en etkileyici sahnelerinden birinde ise julie uzun
taştan bir duvarın yanında yürürken, birden elini duvara sürterek yürümeye
başlar içindeki acıyı gözyaşlarıyla dışarı atamayan karakterin acıya dayanamama
noktasıdır bu. Julie ağlayamaz çünkü acı o denli büyük olduğunda değil ağlamak
insan nefes bile alamaz…
14 Nisan 2012 Cumartesi
The Usual Suspects
Yapim yili: 1995
Yönetmen: Bryan Singer
Senaryo: Christopher Mcquarrie(ben böyle senaryo görmedim )
Zekice yazılmış, sürükleyici olay kurgusuna sahip, akıcı bir
senaryoyla ve sürpriz sonu kadar çok ince detaylarıyla da aşmış muhteşem bir
film “the usual suspects”. Ha ben sonunu rahatça tahmin ettim de
diyebilirsiniz (kevin spacey’in
canlandırdığı verbal kint adlı karakter sorgu esnasında sorguyu yapan şahıs ne
zaman ona sırtını dönse ve zeki bir soru sorma tribine girse alaycı bir yüz
ifadesi takınıyor, olaylar yaşanırken geminin dışında olduğunu söylese de
anlatış tarzı geminin içindeymiş gibi ve her Flashback yaşandığında
karakterleri anlatırken ki ifade tarzı, kaiser soze ve sakat adam imgesinin
aslında uç noktalarda ki benzerliği vs. sonu tahmin etmeyi mümkün kılıyor ise de
. Bence yönetmen bizden sonu saklamayı değil izleyicisine muhteşem bir film
izlettirmenin tek derdi olduğunu anlatıyor verdiği bu kadar ipucuyla.) ama yine
de olağanüstü etkileyici, etkileyiciliğinin nedeni ise şaşırtıcı sonundan çok
izleyicide oluşturulan olağanüstü kaiser soze imgesi.
Filmin sonunda
Verbal, Kaiser Soze olsa da anlattıkları tamamen kendi kurgusudur,
nitekim soruşturmayı yapan polis anlattığı detayları kendi ofisinin duvarındaki
afiş ilan vs. fincanının altında yazan markaya kadar; ancak gördüğünde anlar tüm anlatılanların uydurma olduğunu. Başka
bir açıdan ise Verbal'ın polise anlattığı olaylar kendi kurgusu değildir, tam
tersine verbal’ın olayları birebir gerçekleriyle anlattığını düşünürsünüz ve tek farkın, olaylarda cereyan eden
isimleri vermeyip, onun yerine bir takım sıfat-isim tamlamaları veya isimleri
sağdan soldan, gazete kupürlerinden, kahve kupasından, vs. alarak konuşması
olarak ta algılarsınız.
3 Nisan 2012 Salı
They live
Film de dünya uzaylıların işgali altındadır. Uzaylılar dünyada ki tüm
önemli mevkileri ele geçirmiş yaşamın keyfini sürmekte ve dünyanın kaynaklarını
sömürmektedir.(tabi bu sömürü öyle sistemi yıkarak değil, tamamen sisteme
adapte olunarak yapılıyor, ki başarılı ve takdire şayan) .Uzaylılar hipodermik iğne, şırınga ya da sihirli mermi
modeli olarak geçen bir kitle iletişim kuramı/yaklaşımıyla (bu kurama ne kadar
bayıldığımı ifade etmeden geçemeyeceğim ehem ehemJ)başta tv
gazete dergi gibi kitle iletişim araçlarını kullanarak insanları itaate, sorgulamamaya ve uyutmaya çalışıyor. Ayrıca insanların
bilmemesi üzerine inşa edilen toplum ,sınıf bilincinin oluşmasını da engelliyor
(işçi, emekçi dostlar,insan ;güvenlik elemanları zenginler bankacılar uzaylı a
ha, komünist bir gönderme yakaladımJ) .yönetmen gözlük metaforuyla , insanların “hayata
gözlüklerini çıkararak bakmalısın” söylemine bir gönderme daha yapıyor sanki .Gözlüğü takınca gerçeği
görüyorsun, hele Frank’ın gerçeklerle yüzleşmeye çağrıldığı ama sonu fena bir
dayakla biten sahnede aslında var olan düzene nasıl itaat ettiğimizi ve gerçeği
görmekte direnç gösterdiğimizin kanıtı oluyor.. Tak şu gözlüğü ,yo takmam abi,
bak senin iyiliğin için diyorum tak, yok takmam valla billa ,pata küte olay uzar gider(püf ne zaman takacak adam
gözlüğü, ya ben yıldım dayaktan diyesim geldi dedim, itiraf ediyorumJ).Güneş
gözlüğü takılınca tüm reklam tabelalarında "itaat et, tüket, tv izle,
düzeni eleştirme" paranın üzerinde “bu
senin tanrındır” yazıları da maruz kaldığımız subliminal reklamlara gönderme
yapıyor nokta. Evet şimdi de filmde beğenmediğimiz
yerlere geliyoruz Başrol oyuncusu “
Roddy piper”(ki aslında güreşçiymiş )filmi berbat etmiş, korkunç oyunculuğuyla ve bu İzlemeyi zorlaştırıyor . ilk 20 dakikada
dane kadar yavaş ve hantal derken filmin sonlarında john carpenter filmi de mesaja boğmuş maşallah demekten de geri duramıyor insan. Sonuç :Carpender sisttemi eleştiren iyi bir film yapmış ve izlenmeye değer
1 Nisan 2012 Pazar
Mahi-ye Siyahe Kuchulu
mahi-ye
siyahe kuchulu
Çocukken okunup da
büyüyünce başucu kitabı olmayı başarabilmiş Samed Behrengi kitabı küçük kara
balık her ne kadar çocuk kitabı formatında yazılmış olsa da, aslında hep
sistemi eleştiren ve rejim muhafızlarınca tehdit edilen behrengi’nin kitlelere
ulaşmak için bulduğu bir yöntem gibi gelir bana bu masalın yazılış amacı. Çocuklara
yeni şeyleri keşfetmeyi küçücük bir dünyaya değil evrene açılmayı onu tanıtmayı
amaçlar ama tek yaptığı bu da değildir sorgular küçük kara balık ,komşuların ne
diyeceğini düşünen annesini, etrafında dar dünyalarına hapsolmuş büyüklerinin
ne dediğini umursamadan denizi hayal eder küçük kara balık ve denize ulaşmayı .
on bir bin yüz doksan dokuz balık”iyi geceler” diyerek gidip uyurlar. Büyükanne
de uyudu;ama bir tane küçük kırmızı balık ne yaptıysa da gözlerine uyku
tutmadı. Sabaha kadar denizi düşündü durdu. Behrengi’nin en büyük arzusu on bir
bin yüz doksan dokuz balıktan en azından bir tane sorgulayan merak eden bir kırmızı
balık ortaya çıkarmaktı bence ve o bu kitabıyla bunu başardı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)