22 Mayıs 2013 Çarşamba

Der Himmel Über Berlin (win wenders)


"çocuk çocukken kollarını sallayarak yürürdü. 
derenin ırmak olmasını isterdi 
ırmağında sel, su birikintisinin de deniz olmasını, 
çocuk çocukken çocuk olduğunu bilmezdi. 
her şey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi. 
çocuk çocukken hiçbir şey hakkında fikri yoktu. 
bağdaş kurup otururdu sonra koşmaya başlardı. 
saçının bir tutamı hiç yatmazdı 
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi..."

Peter Handke'nin bu enfes şiiriyle girer Der Himmel Über Berlin. Baş rolde insan olabilmek için dünyevi bir aşk arayışı içerisine giren bir melek, bir sirk artistinin özlemleri ve bölünmüş Berlin.
Berlin böyle kazındı aklıma bölünmüş ve uzun yüksek duvarlar, sadece yanından geçtiğin arkasını göremediğin bir duvardan ibaret şehir ”Berlin’ de kaybolmak imkansızdır, çünkü her zaman duvarı bulursun”
solyeig’in “çok yalnızdım ama hiç tek başıma yaşamadım” sözü anlatır aslında yalnızlıkla tek başınalığın farkını hele Bölünmüşlük hissi için duvar gibi somut bir nesne varken imgeler pek bir zavallı kalır. İlk 72 dk siyah beyaz izlediğin film renkli sekanslarla devam edince de insan olmak yaşamak ne güzelmiş demekten de geri kalmazsın. Bir filmle anlarsın şehrin, içinde yaşadığı insanların ruhunu tüttürdüğünü. Sadece şehir değil, insanlarda bölünmüş ,yalnız, yabancı.

17 Mayıs 2013 Cuma

Fahrenheit 451


Fahrenheit 451, Ray Bradbury'nin  ünlü bilim kurgu romanı. Kitabın ismi kağıdın 451 Fahrenheit’ ta yanmasına dayanıyor. Kitapların itfaiyeciler tarafından yakıldığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği tek istediklerinin daha az düşünmek (hatta hiç düşünmemek) olduğu, kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği, farklı olanın sindirildiği ve düşman olarak görüldüğü sıradanlığın ve bir birine benzemenin yüceltildiği sevgi, hüzün vb duyguların ötelendiği  bir gelecekte geçmekte. Kitapta ilk göze çarpan Otoriter, baskıcı bir devlet resmi olsa da kitabın ilerleyen bölümlerinde durumun hiç te öyle olmadığını görüyoruz. İnsanların kitaplardan televizyona yönelmelerinin aslında kendi tercihleri olduğunu anlatıyor yazar. İtfaiye şefi Beatty’ in Montag’a, itfaiyenin yangın söndüren bir kurumdan kitap yakan yangın çıkaran bir kuruluşa zamanla, nasıl dönüştüğünü, evirildiğini anlatışını okuyoruz.
“Eleştirmenler, kitapların satışlarının durmasında şaşılacak bir şey olmadığını söylediler. Oysa halk, ne istediğini bilerek, mutluluktan başları dönerek, çizgi roman kitaplarının daha uzun ömürlü olmasını sağladı. Şüphesiz, üç boyutlu seks dergilerini de. Anladın mı Montag. Devlet’ ten tepe den inme bir şekilde gelmedi bunlar. Ne baskı, ne uyarı, ne sansür başlangıçta hiçbiri yoktu, Hayır. Bu oyunu, teknoloji, kitlelerin sömürüsü, azınlıkların baskısı devam ettirdi, tanrıya şükür. Bugün, bunların sayesinde, her zaman mutlu kalabileceğin için, çizgi roman kitaplarını, eski iyi itirafları ve ticaret mecmualarını okuma özgürlüğü var.”
Kitap zaman zaman okurlarca yanlış anlaşılmış. Totaliter, sansür uygulayan, yazınsal türü kendisine düşman edinmiş bir devlet algısı ön plana çıkmış, eserde ki bir okur olarak insan gözardı edilmiş. Kitabının zaman zaman okurlarca yanlış anlaşılması yazar Ray Bradbury un “kitabım hep yanlış yorumlandı .Fahrenheit 451 ne sansür ne de otoriter devlet üzerineydi, romanımı o sıralar Amerikayı kasıp kavuran mccharty soruşturmalarına bir karşı çıkış saymak da doğru olmaz. Romanım aslında televizyonun okumaya, özellikle de edebiyata ilgiyi nasıl  yok ettiğini anlatıyordu. Bu bakımdan romanımda suçlu sandalyesinde oturan devlet değil , bizzat halkın kendisidir”.demiştir
1950’ler de yazılmış bu kitapta yaşanan olaylar, günümüzde ne kadar gerçekleşmiştir ve ne kadar distopiktir, düşünmek gerek. Bradbury ilk önce  insanlar kitaplardan vazgeçti, süreci onlar başlattı demekte haksız mıydı. Sanırım bu gün gözünü cep telefonlarından bilgisayarlardan  ve  tv den ayırıp etrafına bile bakmaktan vazgeçmiş olan insanlar, bu soruların cevabını az çok hepimiz biliyoruz.


ilginizi çekebilir:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

AddThis