19 Nisan 2012 Perşembe

TROİS COULEURS BLUE


Kieslowski’nin  üç renk üçlemesinde  blue  özgürlüğü temsil eder,bir kadının hatıralarından, duygularından ve eskiye dair her şeyden kurtulmasını.
Julie kocasını ve çocuğunu kaybettiği bir kaza sonrasında büyük acısını yenmeyi, hatıralarından kaçarak, kendisine yeni bir hayat kurmakta bulur. Evini ve eşyalarını satar çantasında bulduğu kızına ait şekeri içinde biriken acıyla yer, kocasına ait besteleri çöp konteynırına atar. Sahip olduğu mutluluğu hatırlamak istemezken mavi odasında ki mavi kristallerden yapılmış lambasını ise yanına almadan edemez (tüm hatıralarını böylece yanına alır)melankolik ve özgür mavi film boyunca julie’ nin yüzünden seyirciye yansır. Filmde julie’nin  acısına seyirciye aktarma için artık bir şey yapmasına gerek yoktur yüzüne düşen gölgeler ,yüzünde ki mavi ışıkların oynayışı tüm acısını seyirciye geçirir. Yalnızlığı, üzüntüyü, depresyonu, bilgeliği ve sadakati simgeleyen blue  filmde  kadın karakterle özdeşleşmiştir ve blue her yerdedir.
Kocası ve çocuğunun kaybıyla kendi hayatından da vazgeçen julie televizyonda kocasının sevgilisiyle olan resimlerini  gördüğün de ise , geçmişinde ne kadar yanılmış, yanıltılmış olduğunu öğrense de bu sadece hayal kırıklığı yaratır onda, acısı kine dönüşmez.
Filmi eşsiz kılan en önemli unsur ise şüphesiz filmle müziğin iç içe kullanımıdır. Özellikle julie’nin kocasının bestelediği notalara bakarken, onlara dokunurken notalarla beraber akan müzik hem müziğin muhteşemliği hem de bunu kurgulayan yönetmenin dehasıyla insanı kendisine hayran bırakır.
Filmin en etkileyici sahnelerinden birinde ise julie uzun taştan bir duvarın yanında yürürken, birden elini duvara sürterek yürümeye başlar içindeki acıyı gözyaşlarıyla dışarı atamayan karakterin acıya dayanamama noktasıdır bu. Julie ağlayamaz çünkü acı o denli büyük olduğunda değil ağlamak insan nefes bile alamaz…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilginizi çekebilir:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

AddThis