16 Temmuz 2013 Salı

HABLE CON ELLA(TALK TO HER)


HABLE CON ELLA(TALK TO HER)

Yönetmenliğini ve senaristliğini İspanyol yönetmen  Pedro Almodóvar’ in yaptığı “Konuş Onunla” 1 Kasım 2011 de gösterime girmiş bir dram filmi.  Filmin muhteşem müziklerini yapan Alberto Iglesias ise harika ezgileriyle filmi başka bir boyuta taşımış.

Almodóvar, “Konuş Onunla”  da yalın bir dil kullanır, karakterlere öyle büyük laflar ettirmez. Benigno’nun platonik aşkı ne kadar abartılı ve hastalıklı ise filmin dili anlatımı bir o kadar mütevazi ve yalın. Yönetmen dengeyi anlatımla bulmuş,  teraziyi böyle tutturmuştur sanki. Filmin içerisine serpilmiş sessiz filmler ve Iglesias’ın müzikleri ayrıca bir renk katıyor filme. Bir çok duyguyu barındıran bu film sevgiyi  acı  aşkı hayal kırıklıklarını gözyaşını harmanlıyor.

Akademi ödüllerinden en iyi özgün senaryo ödülünü, alnının akıyla almış   “Konuş Onunla” da hikaye El Bosque kliniğinde tanışan iki erkeğin arkadaşlığı üzerine kurulur. 
 Marco’nun   boğa güreşçisi sevgilisi Lydia González komadadır . Benigno ise  komaya girmiş balerin Alicia’nın  hasta bakıcılığını yapmaktadır. Banigno  Alicia’yı 4 yıl önce evinin penceresinin  hemen karşısındaki dans okulundan tanıyan ona  platonik olarak aşık olmuş patalojik bir tiptir. Marco ise gezi rehberleri yazan,  eski sevgilerine dair anıları unutamayan yaşadığı her benzer olayda geçmişi hatırlayan romantik ve duygusal biridir.

Film, Benigno’ nun hastalıklı, platonik aşkı etrafında seyirciyi zaman zaman rahatsız eder, özellikle Alicia’ ya komadayken tecavüz etmesi ve yönetmenin eylemi masumlaştırmaya çalışması. Patalojik ve hastalıklı  tiplerin de insan olduğunu vurgulayan, karakteri masumlaştırma çabaları,seyirciyi farklı bir açıdan bakmaya zorlasa da insan film boyunca ve sonrasında rahatsız olmaktan kendisini alamıyor. 

Unutmadan Benigno’nun Marco’ya  söylediği "kadın beyni, esrar dolu bir evrendir, onların ne zaman neyi anladığını bilemeyiz, sen de git toreronla konuş, anlayacaktır seni, konuş  onunla*" demesi filmin  harikalarındandır . J




.




4 Temmuz 2013 Perşembe

ASK THE DUST (TOZA SOR)- JOHN FANTE



John Fante’nin  Charles Bukowski’nin ( Hayatı ve görüşleri pek matah olmasa da güzel yazarJ)önsözüyle çıkan kitabı, “Toza Sor”  gururun, karşılıksız aşkın ve gelgitlerin  romanı.
 Arturo Bandini Camilla ya aşık Camilla ise Sammy’ e,  tek fark Bandini,  gururundan aşkını kendisine bile itiraf etmekten acizken,  Camilla aşkını sammy’nin ayakları altına serer .
Ana karakter Bandini 20 yaşlarında yazar olmak için evini terk etmiş, yokluk içinde sürünen parasız kaldığında annesinden her zaman, “geri ödenmek şartıyla” 5-10 dolar borç isteyen  “Minik  Köpek Güldü”nün yazarı.
Los Angeles da bir otel odasında tek başına yaşayan Bandini bir cafe-bar da çalışan latin asıllı Camilla’ ya aşık olur. Ona  ne kadar önemli bir kişi, eşsiz bir yazar olduğuna inandırmak, kendisine hayran bir aşık yapmak istese de, bir yandan da Camilla’ yı  aşağılamaktan kendisini alamaz
–Camilla’yı ırkından dolayı “yağlı” diyerek küçümseyen , daha sonra yaşadığı vicdan azabı sonrasında “yağlı dediğimde yüreğim değildi konuşan, eski bir yara titreşti sadece. yaptığımdan çok utanıyorum” diyen aşıK-
çünkü ; Bandini Camilla’ ya olduğu kadar kendisine de aşıktır ve bu sadistçe davranışları fark etmese de hem kendisini hem Camilla’yı yaralar .
 Sürekli yazar Bandini, yazdıklarını dergilere gönderir , bir dergide yayınlanmış öyküsü “Minik Köpek Güldüyü” sürekli lobide unutur!  Yaşadığı gelgitler loser hali, sabah akşam yediği portakallar öyle sade öyle gerçekçi yazılmıştır ki Bandini’nin  yediği portakalların kokusu ta size kadar uzanır . Hele Bandini’ nin  Hellfrick ile buzağı kaçırma girişimleri ve sonrasında hissettikleri ve ölesiye duyduğu  kanın o metalik ağır kokusu en hafif ifadeyle okuyucuyu vurur.
-hellfrick, "bana yardım et," dedi.

Arturo Bandini:

Tel örgüyü yükü ile geçebileceği şekilde kaldırdım. Bir buzağı vardı sırtında, kulaklarının arkasındaki yarıktan kan fışkırıyordu. Gözleri açıktı, ay ışığı yansıyordu gözlerinde. Dehşete kapılmıştım. Hellfrick ölü buzağıyı arka koltuğa fırlattığında midem kalktı. Önce bedeninin, sonra da başının çıkardığı sesi duydum. Kusmak üzereydim. Bir cinayet işlenmişti...

Birkaç kez buzağının kıpırdadığını duyar gibi olmuştum. Başımı ellerimin arasına alıp annesinin yürek parçalayıcı böğürtüsünü, buzağının tatlı yüzünü unutmaya çalıştım...

Zavallı buzağıya baktım. derisi siyah beyaz benekli, bilekleri son derece zarifti. Hafif aralanmış ağzından pembe dili çıkmıştı. Gözlerimi kapatıp Hellfrick'in odasından çıktım ve odama girip kendimi yere attım. Yerde yatıp titredim, ay ışığın da bir başına yavrusu için böğüren zavallı ineği düşündüm. Cinayet! Hellfrick'le yollarımız ayrılmıştı...
Fante kitapta şu paradoksuyla da okuyucunun yüzüne küçük bir tebessüm kondurur.
 “ Tanrım, artık bir ateist olduğum için beni bağışla, ama Nietzsche ‘yi okudun mu? Ne kitap … J
Fante’nin Toza Sor’u böylesine yalın ve sade, ve bir o kadar gerçekçi,  insana dokunur kahramanları ete kemiğe bürünmüş gerçekte zor bulunur eşsiz bir kitapken filminin  AŞKA SOR  ismiyle çevrilmesi biz okuyuculara izleyicilere yapılmış bir ayıp değil midir sorusunu  sormaktan kendimi alamıyorum.

Not: Jane Austen'ın ölümsüz eseri Pride and Prejudice romanı da  Gurur ve Önyargı başlığı yerine   Aşk ve Gurur olarak çevrilmişti, kelimesi kelimesine çeviri her zaman en yaratıcı çeviri çözümü olmayabilir  Fakat; romanı Gurur ve Önyargı yerine Aşk ve Gurur olarak çevirmek Austen'ın eserine haksızlık, zira kitap tam olarak orijinal ismi üzerinde yükselen bir şaheser ve sırf kitap daha fazla satsın diye Aşk ve Gurur olarak yayınlanması tam bir basitlik.







ilginizi çekebilir:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

AddThis